Her kaşık bir meditasyon.

Dans bir meditasyondur. En güçlü meditasyonlardan biri. Dans etmek, her zaman sadece bir hareket değildi. Bedenin, duygularını kelimesiz anlattığı bir yoldu. Ritmin şifalı kucağında insanlar kendini ifade etti, acılarını bıraktı, sevinçlerini paylaştı, ruhuna dokundu.

İşte bu yazı, rüyaların sadece bilinçaltı değil; ruh-altı olabileceğini söyleyen geleneklerin izini sürüyor. Şamanlardan sufilere, kabalistlerden Tibetli keşişlere kadar birçok öğreti, rüyaları birer işaret, mesaj ve dönüşüm alanı olarak görür.

Freud’a göre bilinçdışının bir sesi, Jung’a göre ruhun kendini gerçekleştirme arzusu, bilim insanlarına göre ise zihnin kendini düzenleme mekanizması… Bu yazıda, rüyaları anlamaya çalışan psikolojik yaklaşımları birlikte keşfediyoruz. Belki senin rüyan da bu satırlarda bir kelime bulur kendine.

Rüyalar ne anlatır bize? Nasıl yorumlanır rüyalar? Yüzyıllardır farklı farklı zamanlar ve mekanlarda farklı insanlar neler konuştu rüyalarla ilgili? Bu yazıda, tüm bu sorulara birlikte bakacağız. Psikanalistlerin, sufilerin, şamanların ve bilim insanlarının rüyalara tuttuğu aynayı göreceğiz. Sen de belki kendi rüya alemine dair bir mana bulursun bu satırlarda.

Müzik sadece kulakla değil, kalple dinlenmelidir. Doğru melodiyi bulduğunda, beden gevşer, zihin sessizleşir ve ruh konuşmaya başlar.

Transandantal Meditasyon, bir yol değil – bir alandır. Oraya ulaşmak için değil, orada olduğumuzu hatırlamak için pratik yaparız. Mantra sadece bir anahtar. Kapıyı açan şey ise senin teslimiyetindir.

Bir dağın yamacındaki göle sabahın ilk saatlerinde bir damla düşer. Göl sessizdir. O damlanın oluşturduğu dalgalar, tüm yüzeye yayılırken hiçbir şey yapmazsın ama her şey olur. İşte Transandantal Meditasyon, zihne düşen o damla gibidir. Sessizliğin içinden doğan genişlemeyi temsil eder.